Hayatın kendisi bir hikaye ve her insan bir kahramandır. Tekrar
tekrar düşünsek;
Hayatımız nerede başlayıp ve neresinde bitiyor?
Tabi ki böyle sorulunca ,cevap belli aslında.Sığ bir kavramla
doğumdan başlayıp ölümle sonlandığı gerçeği !
Peki ya sorulanın cevabı hiçte öyle değilse;Doğum ve ölüm
parantezinin içinde yaşam evresi var.
Ve işte kimilerine hayat,zoraki
sürdürdükleri ceza gibi. Mecburen,yarım yamalık ve aşksız yaptıkları işler...
Halbuki yaşamın kahramanlara verilmiş bir armağan olduğunu unutuyor akıl. Yaşama
dair ne davet edecek cesareti nede davetsiz gidecek mantığı vardı aklın. Akıl
ya , nasıl olsa hayat öyle yada böyle bitecek.
Lâkin yarın,umutların en sevdiği gündür .Nasıl olsa hayat bir gün
mutlaka bitecek ama ceza olarak değil. Kalbin ve sezgilerimizin yolundan
gidecek bir ömür var. Hayata dair başarı,aşk,
dostluk vs. ne varsa yaşadın mı yoğunluğuna
yaşayacaksın. Mesela kanın karışmalı ,hayatın büyük dolaşımına.Öyle dış dünyanın
gürültülerinde boğulmakla yaşanılmaz zaten. öyle yaşayanda ,yaşadığını zanneder
sadece. Oysa akıl hükümsüzdür kalbin
nazarında...
Her hikayenin kahramanı
vardır ancak özgür bir kalp ile... Bunun dışındaki her şey birer teferruattır.Çünkü hikayenin kahramanları
bilmemeliler ! Her güzellik yaşanmaya değerdir , acısıyla tatlısıyla.
Düşünün !
Acı bile yeterince acıtıyorsa , mutluluğa sevinç çığlıkları az mı ?
Diyorum ya herkesin yaşamı kendisine .
Başkalarının hayatı için kendi hayatını tanıma arzusundan geri kalmak , ne
büyük bir ahmaklık.Kim bilir belki farkındayız ,akıbetimizin. Lâkin yine de hislerimizin
peşinden gidemeyecek kadar üşengeciz.
Ve evet şuan yaşıyoruz .Sonra ise unutulacak bir hayat
bırakacağız ardımızda .
''Kimse unutulacak kadar değersiz olamaz'' diye düşünmeyin.Unutulmaya o kadar müsaitiz ki
... Koskoca bir ömürden sadece yas
zamanı hatırlanırız.
Ne gam ama . Şimdi hayatın
neresine aitiz ? Yaşamımız boyunca
nelerden vazgeçtik, kimin umurunda ?
Kuru bir kalabalık, yükselen
sesler çarpıp geçip gidiyor.
Farklı hisler, farklı insanlar, farklı kelimeler... insanlar
hislerinin katili ve bir yerde aklın mahkumu.o yüzden hislerin cinsiyetleri,
bedenleri, ruhları hiç olmadı. Aynı duyguları taşımak için aynı şeyleri yaşamaya
gerek var mıydı ? Farklı acılar ve
sevinçler aynı duyguları doğurabiliyordu.
Beynimizde yanıp sönen cümleler artık kifayetsiz.Daha da
kötüsü ,geç kalmışlıklarımıza armağan. Çünkü geçiştirdin. Geçiştirildin!
Ve hayatımız
hiç başlamadan bitti.
Oysa '’İsteseydiniz olurdu,oldurturulurdu.’'
Göknur ORAL